26 Ocak 2014 Pazar

Cle#2 İnsanın Dört Zindanı - Dr. Ali Şeriati

Dr. Ali Şeriati'nin Nisan 1981'de Almanya'da bir üniversitede yaptığı konuşmanın Hüseyin Hatemi tarafından Türkçe'ye çevrilmiş metni aslında okuduğum. Bugün bir arkadaşım bıraktı, bir saat içinde de bitirdim. 61 Sayfa olduğu için de kitap olarak sayabilir miyiz bilmiyorum. Saymak da değil derdim aslında, söylemlerinin ilham vericiliği. Din için insan-beşer ayrımı nedir? Beşer'in insan olma yolundaki dört zindanı yani saplanıp kaldığı ve ötesini düşünmeye kendini zorlamadığı inanışları; "biyoloji" sosyoloji" "materyalizm" ve "tarihçilik" neden zindan olarak tarif ettiği gibi düşündürücü mevzular var

Beşer ile insanın ayrımını kısaca söyleyerek kitaba ilginizi çekmeye çalışayım; beşer olduğumuz organik yaratıktır,  hayvanlar aleminin kordalılar (Chordata) şubesinin memeliler sınıfına ait türdür. İnsan ise olunan bir şeydir. Tüm engellere rağmen olunabilen bir şeydir.

Çok hızlıca okudum, ama bence bir kaç kere okunulması, tartışılması, düşünülmesi gereken bir kitap. Muhtemelen Ali Şeriati'nin diğer kitapları gibi.

12 Ocak 2014 Pazar

Cle#1 Maximilian Ponder'in Muteber Beyni

Kitap, okuma grubumuzdan Berna'nın önerisiydi. Yani bu kitabı Seda ve Mithat da okudular.
İlk yorumu yazıyor olmak biraz gergin bir durum aslında. Zira içerik ne olacak, nasıl yazacağız gibi şeyleri hiç konuşmadık. Ben de içimden geldiği gibi yazayım dedim ve vira bismillah!

Kitabın yazarı J.W. Ironmonger Doğu Afrika'da doğup büyümüş ve şu anda İngiltere'de yaşıyor. Tıpkı kitabın kahramanları Max ve Adam gibi. Yazar bu durumu inkar etmiyor ve kitabın sonundaki 21 maddede, kitapta neyin gerçek neyin kurmaca olduğunu bize söylüyor.

Kitap sondan başa, doğru, aslında ileri geri gidiyor. Her anısını kaydetmek, beyninin katalogunu çıkartmak ve böylece belki bir şey ispat etmek çabasındaki Max 21 yaşında kendisini evine kapatır. Dış dünya ile tüm bağlantısını çocukluk arkadaşı Adam sağlar. Kitap Adam'ın Max'i ölü bulmasıyla başlıyor (bu spoiler sayılmaz kitabın arka kapağında da yazıyor.) ve Max'in tüm anları ve anılarıyla doldurduğu defterlerden örnekler ve Adam'ın bunlara karşı yorumları, eklemeleri ve o günü anlatmasıyla devam ediyor. Aslında kitap, Max'in çılgın katalogunu da içeren bir tek günü anlatıyor. Hepsi bu.

Hafıza, insanın anılarıyla var olması, insan öldüğünde tüm yaşadıklarının kaybolup gitmesi (her ne kadar birileri tarafından fotoğraflansa, yazılsa, kayıt altına alınsa da), dünyaya aslında hiç bir şey bırakamayacak kadar zavallı oluşumuz gibi konular benim neredeyse ana meselemdir. Dream Catcher filmini sadece hafıza odaları yüzünden severim, Memento'yu hafızasız ne kadar aciz olduğumuzu anlattığı için, Eternal Sunshine'ı bir gün hafızanın sadece istenilen bölümleri silinebilir mi sorusuna cevap aradığı ve biz biz olduktan sonra karşımıza aynı seçenekler çıktığı taktirde yine aynı seçimleri yapacağımızı anlattığı için.
Ama gelin görün ki kitabı sevmedim, sevemedim. Birincisi, çok iyi başlamıştı, heyecanlı gibi duruyordu, ama heyecanlanmadı. Adam karakteri ile empati kurmama, Max'i bir karikatür kadar sevmeme rağmen yok aramızda bir kimya oluşmadı. Hani aynı filmlerden, kitaplardan, müziklerden hoşlandığın halde iki kelam edemediğin insanlar vardır ya, aynen onlarla ne hissettiysem bu kitapla da onu hissettim. Son derece normaldi :)

Ama okunmaz mı? Bence okunur, hatta herkes okumalı ve bir kere düşünmeli; (çok romantik bir soru ama) ben ölüp gittiğimde ne olacak? Unutulup gitmek, her doğumlunun kaderi mi? Ve yaşamımız boyunca öğrendiklerimizin ne kadarı anlamlı bilgi? Anlamlı olması gerekiyor mu? Bir bilgiyi nesiller boyunca aktarmak bir ölümlünün beyninin görevi mi yoksa yazılı kaynaklar zaten bunun için mi var? Bir ölümlü yaşadıklarından daha fazla nedir ki? Geriye dönüp baktığımızda hatırladıklarımız gerçekten o anda yaşadıklarımızın ne kadarı?

Bugün bir söz okudum, insanlar yaşadıklarını unutur, söylediklerini de unutur ama ne hissettiklerin asla unutmazlar diyordu. Belki çılgın Max bunu ıskaladı.

Bir de, yazarın aklına bu fikrin ilk ne zaman düştüğünü bulmaya çalıştım. Genelde böyle bir şey yapmam, ama sanki bu kitap evet benim içimde çekirdeğim saklı diyordu. Benim fikrim şu kısmın kitabın başlangıcı olabileceği yönünde;

"Işığın sesten çok ama çok daha hızlı olduğunu öğrenecekti. Gördüğümüz ve duyduğumuz her şeyin bir ölçüde geçmiş olduğunu anlayacaktı. Ama o gün bir kahindi çocuk, peygamberdi. O gün kısacık bir an için de olsa geleceği görmüştü. Artık özel biriydi."

Kitap da aslında yukarıda sorduğum soruları soruyor, sürekli soruyor hem de. O kadar çok soruyor ki, dostum artık sadede gel diyorsun.

Karakterlere gelince, Max ve ailesi sevimli, egzantrik olmakla beraber biraz karikatür gibi, hepsinin sınırları fazla belli. Buna rağmen sevimliler. Biraz bencil, şımarık zengin çocuğu gibi gözükse de Max gayet sevilesi bir karakter.

Adam'a gelince, her ne kadar Max'e göz kulak olurken, onun sayesinde iş güç para pul sahibi olsa da, görevine ihanet etmemesi, Max'e özünde kızsa da söylense de asla onun kurallarının dışına çıkmaması ve sonuna kadar (hadi sonu pek karıştırmayalım, sonunda bence biraz ihanet ediyor ki bunu affedilir bulmuyorum) görevini yerine getirmesini saygıyla karşıladım.

Yine de düşünmedim değil, benim bir arkadaşım 21 yaşında kendimi kapatacam, tüm hatırladıklarımı yazacam ve beynimin katalogunu çıkartıp insanlığa sunacam dese, git bir çay koy içelim derdim.

İlk yazı bu kadar olsun.

8 Ocak 2014 Çarşamba

Berre'nin 20014 okuma listesi

O kadar heyecanlandım ki bu okuma yarışından ve okuduğumuz her kitaba bir görüş yazıp yayınlayacak olmamızdan, 10 gündür ayağım alçıda. Düştüm de.
Ama sonunda ben de listemi hazırladım ve Goodreads'e girdim. İşte okumayı düşündüğüm kitaplar, yaklaşık 60 tane. Bunlardan 31 tanesini okursam kazanan ben olacağım :)