26 Mart 2014 Çarşamba

Cle #4 Kirpinin Zarafeti üzerine.

Mart ayı için okuma grubumuzda kitap tavsiye sırası bendeydi. Aslında aylar öncesinden Muriel Barbery'nin Kirpinin Zarafeti  kitabını söylemeye karar vermiştim. O zamanlar işler bu kadar karışık, karamsarlık verici değildi. Belirsizlik hiç birimizin sevmediği bir durum olsa da, yüksek dozlusunun yanında düşük dozlusu ölümü görüp sıtmaya razı olmak gibi geliyor.

Velhasılı, kitabı ben 2011 sonunda okumuştum. Açık söyleyeyim çok sevmeme rağmen biraz da hatırlamıyordum. Bazı yerleri çok üstün körü geçtiğimi ikinci okuma sırasında anladım. Bilmiyorum bu ikinci okumayı Mithat istatistikten sayacak mı? Ama ben gerçekten detayları hatırlamadığım için tekrar okudum.

İyi ki de okumuşum. Sanırım 2011de yine kitapları çizmeme dönemimdeymişim, çünkü sadece bir paragrafın yanına bir işaret koymuşum.  Bu sefer öyle olmadı işler, bir ara tüm kitabın altını çizip bırakayım uğraşmayayım diye düşündüm.

Yazarı felsefesi olunca, kitabın içinin aforizmalarla dolu olma riski insanı biraz ürkütüyor. Oysa Kirpinin Zarafetinde durum bence biraz farklı. Kitabın özünde, başka türlü bir dünya düzeni mümkün mesajının olduğuna inanıyorum. Ama bu mesaj o kadar zarif, o kadar incelikli ki kafamıza dan dan bir şeylerleri çarpmıyor.

"Bayan Michel'de kirpinin zarafeti var: Dışarıdan dikenlerle zırhlı, tam bir kale, ama bence kirpiler kadar doğrudan bir rafinelik var. Onlar haksız yere duyarsız, uyuşuk görülen, şiddetle yalnız ve korkunç bir şekilde zarif hayvanlar."


Şu günlerde o kadar sıkılmıştım ki, yaşamakla ilgili hiç bir hevesim kalmamıştı. Biraz şımarıklık (tıpkı Paloma gibi) biraz orta yaşa doğru giderken beni benden alan yağmurlar, diğer yandan ülkenin hal ve gidiş notunun hiçliğe yaklaşması, hatta en çok bu. İleriyi görememeyince yaşamaktan vazgeçme hastalığından muzdaribim de. Bu kitap, tam da en doğru zamanda yaşamanın güzel bir şey olduğunu, hiç bir şey için değilse bile okumak, dinlemek ve dünyanın hareketi için buna değeceğini hatırlattı.

Kitap bize dışarıdaki dünyanın, tüm değer kümesiyle birlikte aslında bok gibi olduğunu söylüyor. Bunu Fransız orta sınıfına ait 8 daireli bir apartmanın kapıcısı ile o dairelerden birinde yaşayan Cumhuriyetçi bir ailenin küçük kızı aracılığıyla yapıyor. Kendini kapıcı dairesine gömmüş, orada gizli mabedinde sürekli okuyan, film izleyen, düşünen ve asla kendini dışarı açmayan Rene ile, 13. doğum gününde evini yakarak intihar etmeyi planlayan aşırı zeki kız çocuğu Paloma'nın , apartmana yeni taşınan Japon asıllı Kakuro Ozu sayesinde yakınlaşmalarına giden yolu ikisinin ağzından ayrı ayrı anlatıyor.

Yazarın tüm Fransız orta sınıfına, genel dünya düzenine, kapitalizme ve hatta direk insanlara olan içinde biriktirdiği tüm öfkeyi bu kadar ince bir şekilde kusmuş olması büyük başarı.

Aslında çok da eklemek istediğim bir şey yok. Benim çocukluk kahramanım Feride idi, Çalıkuşu'nu defalarca okumuştum. Kirpinin Zarafetiyle de aralarında zerre kadar bir benzerlik yok, ama şimdi Kirpinin Zarafeti'ndeki Paloma benim yeni çocuk kahramanım. Rene diyeceğimi zannediyordum ben de, uzun zaman, ama ben Rene olamayacak kadar dışarı dönüküm, onun kadar saklanmayı beceremem, istesem de yapamam. Ama Paloma kadar yaşamaktan sıkılabilirim.

Bence alın okuyun, cidden okuyun, altını çizmeseniz de olur, Palomaya uyuz olsanız da, Reneyi çirkin bulsanız da. Bu ne böyle deseniz de olur. Ama en azından bir solukta okuyacağınız bir kitapla bir süre düşünceniz dağılır.

Kitaptaki düğümün Japon karakterle çözüleceğinin habercisi bir kısım var, bu benim de Japonlar için düşüncelerimin bir kısmını kapsıyor (çok da düşünmedim açıkcası, uzaylı ile dünyalı arasında bir yerde olduklarına inanıyorum.)

Rene, Japon yönetmen Ozu'nun bir filmini izledikten sonra anlatıyor;

"Ama özellikle bir batılıların kavrayamadığı ve yalnızca Japon kültürünün aydınlattığı bir şey söz konusu. Olay örgüsü içindeki hiçbir şeyin neden olmadığı kısacık ve açıklamasız bu iki sahne niçin bu kadar güçlü bir duygu uyandırıyor ve niçin bütün filmi kendi silinmez parantezleri içinde tutuyor. İşte filmin anahtarı.

ŞETŞUKO: Asıl yenilik, zamana rağmen yaşlanmayandır.

... Geçici tutkuların ortasnda bu saf güzelliklerin patlak vermesi hepimizin özlem duyduğu şey değil mi? Ve bizlerin, Batı uygarlıklarının erişemediği şey de bu değil mi?
Bizzat yaşamın hareketlerindeki sonsuzluğun seyrine dalınması."

Şimdi bu yazıyı yazmak için, tekrar kitaba baktım, altını çizdiğim yerlere... Bazı kitapların üzerine konuşmak çok saçma geldi.

Cidden alın okuyun, okurken de şunu dinleyebilirsiniz, https://www.youtube.com/watch?v=o3WYNFlbHl0
Vivaldi 4 Seasons'un yeni bir yorumu, karanlık ve incelikli.




1 yorum: